top of page

Dünya Gözüyle Fazıl Say

Normalde kendimi milliyetçi bir birey olarak tanımlamam; fanatizm noktasına varabilecek yoğun duygular da bana hep aşırı gelmiştir. Ama bir Türk firması başarı elde ettiğinde ya da bir Türk ses getirdiğinde, garip bir şekilde heyecanlanıyorum ve mutlu oluyorum. Fazıl Say konseri biletlerini incelediğimde de benzer bir duygu silsilesine kapıldım.



Daha önce Fazıl Say’ı canlı dinlememiştim. Konser biletleri öyle aman aman ucuz da değildi. Ama dünya gözüyle, bu kadar önemli bir değerimizi görmeyecektim de ne yapacaktım. Volkswagen Arena’da binlerce insan huzurunda gerçekleşen yeni yıl konseri meğerse 4. yılını kutluyormuş. Şef Murat Cem Orhan yönetimindeki Fazıl Say Festival Orkestrası ile birlikte gerçekleştirilen konser, kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi. 

Konser, Fazıl Say’ın 4 numaralı senfonisi olan “Umut” ile başladı. Umut Senfonisi, dünya prömiyerini Dresden’de gerçekleştirmiş. Ülkemizde ve dünyamızda yaşanan terör olaylarından esinlenen ve “her şeye rağmen umut tek ilaçtır” düşüncesiyle bestelenen bu eser bence çok çarpıcıydı. Hayal edin mesela, yılbaşı gecesi talihsiz Reina saldırısındaki o “tarama” seslerini müzikle yaşatabilmek nasıl bir deha örneğidir. 


Umut Senfonisi sonrası, özel bir Beethoven atölyesi yaptı Fazıl Say. (Bu arada 2020, Beethoven’in 250. doğum yılı olacağından, Beethoven yılı olarak kutlanacakmış.) Normalde sonat (bir ya da iki çalgıyla seslendirilir) olarak yazılmış Beethoven bestelerini, bir konçerto (orkestra ile bir solo çalgı birlikte çalar) olarak yeniden ele aldılar. Deneyseldi, bir defaya mahsustu ve bence çok yaratıcı idi. 


Sonrasında Fazıl Say’ın bu sefer İsviçre’de dünya ile buluşturduğu “Su” konçertosunu dinledik. Sırf bu konçerto için, su sesi etkisi yaratan enstrümanlar bile tasarlanmış. Özetle, konser boyunca hem birçok kez hayranlık duydum, hem yepyeni şeyler öğrendim, hem de bambaşka duygusal yoğunluklar yaşadım. Sevgili Fazıl Say, konser bittikten sonra dinleyicilerini kıramadı ve Eric Satie’nin Gnossienne No.1 eserini kusursuzca çaldı ve ben artık o noktada gözyaşlarımı tutamadım. (Bir nevi kişisel kreşendomu yaşadım, zaten bu aralar kalbe hoş gelen cümlelere, eserlere, insanlara vs dayanamayıp ağlıyorum.) 


Böyle bir yeteneğin, bizim ülkemizde birçok siyasi polemik yaşadığı için kimi zaman ayrıştırılmasını / başkalaştırılmasını düşündüm. Belki yüzyıllar sonra hatırlanacak olan senfonilerini ilk kez ülkemde değil de, başka topraklarda hayata geçirmesine hayıflandım ve daha birçok şey. Bence, bambaşka bir gerçeklik mümkün. Yeter ki, pişman olmak için çok geç kalmayalım. --e



Image by Paul Weaver

Haftaya pazar e-mail kutunuzdayız!

bottom of page