top of page

Instagram Neden Bağımlılık Yaratıyor?

Podcastimizin bir bölümünde Instagram’da kimsenin kendini olduğu gibi göstermediğinden, platformdaki sürü psikolojisinin hayatın olumlu anlarını ya da kişinin olumlu yanlarını öne çıkarmak ya da hap dozunda bilgi paylaşmak üzerine olduğundan bahsetmiştik. Instagram mutsuzluğunu bu Ekşisözlük sayfasındaki üç beş yazı çok güzel özetliyor benim için: Kimi mutsuz etmesinden şikayetçi, kimi kullanırken mutsuz olanları “o şekilde kullanmasan mutsuz olmazdın” diye eleştiriyor, kimi de başkalarının mutlu paylaşımlarını “övünecek başka şeyi yok da ondan” diye eleştiriyor. Anlayacağınız herkes tepkisel. 😄



Biz de podcast sohbetimizde bu mutsuzluğa rağmen Instagram’a bağımlı olduğumuzu ve Instagram bağımlılığından kurtulmak için bir hayli uğraştığımızı konuşmuştuk. Bu bağımlılığın sebeplerinden dem vurmuştuk: reklam modeli ile para kazanan bu tip platformların temel hedefi kullanıcıların platformda maksimum süre geçirmesi ve maksimum reklam görmesi. Bu sebeple olabildiğince sürtünmesiz deneyimler yaratıyorlar ve insanların en temel iç dürtülerini harekete geçirmeye çalışıyorlar.


Mühendislik okumuş, teknoloji aşığı, teknoloji sektöründe çalışan ve teknolojinin sağladığı imkanlara çokça şükran duyan biri olarak, teknolojinin zararlı yönleri hakkındaki içsel ve dışsal araştırmam son iki üç senedir sürmekteydi, hala da devam ediyor. Özellikle bizim kuşakta kapladığı yer bakımından da Instagram bu araştırmanın en başında geliyor. (İkinci en önemli araştırma konum da telefonumla olan ilişkim, ama o ayrı bir yazı olur.) Son zamanlarda Instagram’dan o kadar uzaklaşmış olmalıyım ki, birkaç arkadaşımdan “Zeynep canım, her şey yolunda mı? Instagram’da çok sessizsin, bir sormak istedim.” şeklinde cici mesajlar bile aldım.


Geçenlerde bu konuda çok ilginç bir bilimsel araştırmaya denk geldim. UCLA’de Lauren Sherman’ın liderlik ettiği bir grup tarafından 2016'da yapılan bu araştırmada araştırmacılar beğendim (“like”) - beğenmedim (“no like”) gibi kutuplaşmış etkileşimlerin gençlerdeki etikisini ölçmek istemiş. Gençlere Instagram anasayfası simülasyonu gösterilmiş ve bu anasayfayı aşağı doğru kaydırmaları istenmiş. Gençler bu sayfada hem kendi paylaşımlarını hem de takip ettikleri arkadaşlarının paylaşımlarını görmüşler. İki gruba ayrılan gençlerden birinci gruba kendi paylaşımlarının daha çok beğeni aldığı, ikinci gruba ise kendi paylaşımlarının daha az beğeni aldığı gösterilmiş. Gençler simülasyona baktığı esnada beyinlerindeki aktivite izlenmiş, ve özellikle iki beyin bölgesinin aktifleştiği gözlemlenmiş. Birincisi, "nucleus accumbens", yani opioid, kokain, alkol gibi uyuşturucular kullanıldığında aktifleşen beyin bölgesi. İkincisi ise "posterior cingulate cortex", yani bir konunun bizimle ilgili olduğunu düşündüğümüzde, kişisel algıladığımızda, bir düşüncenin ya da duygunun içinde takılı kalıp hayatın akışını kaybettiğimizde aktifleşen kişisel referans bölgesi.


UMass’de bağımlılık üzerine araştırmacı profesör ve aynı zamanda çok sevdiğim bir meditasyon eğitmeni olan Judson Brewer’ın bu araştırma üzerine yorumu ise şöyle: Evet, “like almak” güzel bir his, yani beynin ödül merkezini çalıştırıyor. Ve eskiden bir genç ölçülemeyen, kafa karıştıran birçok geribildirim alıp acı çekerken (“Ne demek istedi acaba?”, “Neden bana öyle baktı acaba?”) artık bayağı bayağı rakamlarla ölçülebilen geribildirimler alıyor, ve bu ölçülmüş ödüller beyinlerimiz için çok daha çekici. Dolayısıyla daha çok bağımlılık yaratıyor.


Geçenlerde yemek yediğim bir arkadaşım 14 yaşındaki kızının bu kutuplaşmış geri bildirimden ne kadar etkilendiğini ve "like" almadığında ya da aldığı geribildirim biraz daha nüanslı olduğunda ne kadar zorlandığını anlattı. Benim yaş grubum Facebook ve benzeri uygulamalar ile tanıştığında 18 yaşındaydı, dolayısıyla biz o net olmayan, içerisinde ses, ton, beden dili olan geribildirim dönemini kesinlikle yaşadık. Ama bizden daha genç olanlar bu uygulamalarla doğdu ve onlarla büyüyor. Onların sosyal etkileşimlerinin çok büyük bir kısmı bu rakamlaşmış ve kutuplaşmış tasarımlar içerisinde yaşanıyor.


Hem bu teknoloji şirketlerine hem de bireylere düşen büyük birer sorumluluk var. Şirketlerin bu bilimsel araştırmalar çerçevesinde tasarımlarını değiştirmesi ve devletlerin bu sağlık koşullarını şirketlere şart koşması gerekiyor. Kişisel bazda ise farkındalığımızı geliştirip, teknoloji kullanımımızın bağımlılığa dönüştüğü yerleri farketmemiz, ve kendimize daha sakin, mutlu ve akışta hissettiğimiz hayatlar yaratmamız mümkün. Bunu çocuklarımıza öğretmemiz de. 😊


Podcast sohbetimizde Instagram’a bağımlılıkla başa çıkmak için bizim kullandığımız farklı stratejileri paylaşmıştık:

1. Öz şefkati geliştirmek, bağımlı olduğun için kendine kızmamak,

2. Elinin gitmesini önlemek için uygulamayı telefonun içinde saklamak ya da tamamen silmek,

3. Instagram’ın yerini başka aktivitelerle değiştirmek (örgü örmek, telefon sohbetleri…),

4. Meditasyon çalışması ile Instagram’ı açma isteğine tolerans geliştirmek, o istekle kalabilmek, harekete geçmemek,

5. İnsan beyninin ve alışkanlıkların değişebilirliğine dair güçlü bir inanç beslemek.


Bu stratejilerin detaylarını podcast bölümümüzde bulabilirsiniz. Beynin değişebilirliğine dair inanç için de Judson Brewer’ın bu 10 dakikalık konuşmasını çok tavsiye ederim.



Benim son dönemdeki başa çıkma yöntemlerimden bir yenisi de kendi içimdeki kısıtlayıcı inançlarım üzerine çalışmak oldu. Arkadaşlarımla iletişimde kalmak için WhatsApp ve telefon konuşmaları bana gayet yetiyorken, içimde “İş için Instagram’ı kullanmak zorundayım.” diye bir kısıtlayıcı inanç buldum. Bu inancı şefkatli bir şekilde sorgulamaya başladım. Bu gerçekten doğru mu? Şefkatli farkındalık (mindfulness) derslerime başka yöntemlerle öğrenci bulamaz mıyım? Instagram’da gerçekten her hafta, her gün aktif mi olmak zorundayım? Yanıtım, “hayır” oldu. Instagram’ı tamamen kapatmayı düşünmüyorum ama kullanma frekansımı daha da düşürdüm. Öğrenci bulmak için başka duyuru kanallarını deniyorum. İleride sosyal medya yönetimini o kanalları kullanmaktan hoşlanan birisine vermeyi değerlendiriyorum. (Ki burada bir etik sorusu devreye giriyor: Bana iyi gelmeyen bir uygulamanın kullanımını neden başkasına vereyim?)


Size de sorularınızın yanıtlarınızdan bol olduğu, bağımlılık yaratan teknolojilere dair varsa kısıtlayıcı inançlarınızı bulduğunuz ve şefkatli bir şekilde sorguladığınız güzel bir Pazar günü dilerim. 😊 ~z

Image by Paul Weaver

Haftaya pazar e-mail kutunuzdayız!

bottom of page