
Bizim havuzda görevli bir beyefendi var. Geçen gün bana hesabı öderken “Yahu sizin de gelmenizle gitmeniz bir oluyor. Etliye sütlüye de karışmıyorsunuz. Gelip, yüzüp gidiyorsunuz. Bayılıyorum vallahi.” dedi. Durduk yere aldığım bu iltifata hem şaşırdım, hem sevindim. “Kendi halimdeyim işte, ne güzel, kendime bakıyorum” diye kendimi seve seve eve döndüm.
Üzerinden birkaç gün geçti, yine havuzdayım. Havuzdan çıktıktan sonra bir Türk kahvesi rica ettim, fakat sonra arkadaşımın bana kahveye geleceğini anlayınca kahveyi hızlıca yudumlayıp kalktım. Bu sefer aynı görevli beyefendi bana “Aaaaa hemen mi gidiyorsunuz! Bari bir gıdım keyif yapsaydınız! Siz de hiç keyif yapmayı bilmiyorsunuz!” diye sitem etti. Aynı durum, iki farklı gün, birinde iltifat, birinde serzeniş. İç halimiz nasılsa, dışımızı da öyle görüyoruz, öyle değil mi? :)
Hesabı öderken bir açıklama yapma gereği hissettim galiba. “Arkadaşım gelecek” demek yerine “Çalışmam gerek” diye çıktı ağzımdan. Kahveyi içtikten sonra çalışacaktım gerçekten de. Bu çalışma bahanesi üzerine beyefendi bana kızından bahsetti. “Benim kız da hiç durmaz,” dedi. “Sürekli siler süpürür, bir yandan oflar poflar, bir yandan da iş yapmaya devam eder. İşi sevmekten heralde, sizin gibi.” dedi.
“Hangi işi?” diye sordu zihnim direk. “Hangi işi sever?” diye beyefendiye de soracaktım ki, sonradan bu “iş” kelimesini geniş anlamda kullandığını anladım. Yani “ev işini”, “ofis işini”, “pazarlama işini” sevmesinden bahsetmiyordu kızının. “İş”i sevmesinden bahsediyordu.
Bunu ben kendimde son senelerde fark ettim. Uzun yıllar “hangi işi seviyorum” diye düşünüp durmaktan ve sevmediğim işlerin altında ezilmekten, “iş”i yani işin kendisini sevdiğimi fark etmemişim! Evet, severim ben işi. Bir şeyler yapmayı, hareketli olmayı. Elim, zihnim, bedenim hareket etsin isterim. Zarf kapatmak, ev süpürmek, bir paketi teslim etmek gibi sıkıcı işleri bile. Hatta bazı günler, sıkıcı işleri daha çok severim. Zarf kapatır, ev süpürür, paketi teslim ederken zihnim bir tık dinlenir. Dikkatim bedenime, yola, zarfa odaklanır. Büyük sorular, karmaşık cevaplar arka plana gider, oradan birkaç bir şeyler söylemeye devam ederler, ama rahatsız etmezler beni. Bazı günler de en karmaşık, en zihin patlatan, kafa ağrıtan işleri severim. Aynı şeye daha önce hiç bakmadığım bir açıdan bakmayı, soru sormayı, karışık bir durumu derinlemesine anlamayı, yazı yazmayı, yeni bir şey öğrenmeyi, öğrendiğimi anlatmayı, güven kurmayı, kendimi ifade etmeyi, karşımdakini dinlemeyi severim. İş yaparken hayat akar gider içimden. Gürül gürül akan bir ırmak gibi hissederim kendimi. Ya da gürül gürül akan hayat ırmağının doğal bir parçası.
Neyse, özetle, işi severim ben. Havuzdaki beyefendi sağolsun, bunu bir kez daha hatırladım. Oh dedim, ne güzel ya, mis gibiyim, işi seviyorum. Evet işler hiç bitmiyor ama olsun, benim sırtım yere gelmez. İş yapmayı seviyorum bir kere. Dinlenmeyi de bilirsem tamam. İş yaparım, dinlenirim, iş yaparım, dinlenirim. (Ki genelde burada zorlanıyorum, dinlenmekte, enerjimi geri toplamakta.)
Babaannem de söylerdi zaten. “Babaanne yaaaaa çok yorgunum, çok işim var…” diye şikayet ettiğimde. “Oh ne güzel!” derdi şen şakrak. Ben dumur olur anlamazdım neyin güzel olduğunu. “Ah kızım, vah kızım” gibi bir cevap beklerdim. Ama o “Aman hiç bitmesin inşallah işlerin kızım,” diye dua ederdi. Sevgili babaannecim, haklıymışsın. İş ne olursa olsun, işi olmak, işi yapmak, işi sevmek güzeldir. 🌟
Not: Bu farkındalığı kazanmama katkı sağlayan deneyimlerden biri 2020’de gittiğim inziva oldu. Bir haftalık inzivanın bir parçası “iş meditasyonu” idi, yani inziva merkezinde herkese verilen görevler: bulaşık yıkamak, tuvalet temizlemek, yemek servisi yapmak gibi. Bu işler, gurup halinde fakat tamamen sessizlik içerisinde yapılıyordu. Yani dikkatinizi tamamen yıkadığınız bulaşığa, sildiğiniz tuvalete, servis ettiğiniz yemeğe getiriyorsunuz. Ve böylece iş, sizi belki bedenen yoran ama zihnen dinlendiren, meditatif bir etkiye sahip oluyor. Ve aslında direnç gösterdiğiniz, yapmak istemediğiniz o işi yapmanın, sizi anda tutan bir şey olduğunu görüyorsunuz. Ve anda kalabilirseniz keyif de alıyorsunuz. Eğer fırsatınız varsa, iş meditasyonu yapabileceğiniz bir inzivaya ya da size para ödemeyen, gönüllülük bazında yapabileceğiniz bir işe dahil olmanızı öneririm. “İş"in içerisinden, sıkıcı sosyal ilişkileri, gürültüyü patırtıyı, parayı çıkarınca, geriye ne kalıyor? "İşin kendisi"ni düşündüğünüzden daha çok seviyor olabilir misiniz? ~z