top of page

Sahte Bile Olsa Severim

Geçtiğimiz günlerde Netflix’te izlediğim “Hileli Sanat: Gerçek Bir Sahtecilik Hikayesi” belgeseli sonrasında düzenbazlık, sanat ve para üzerine çeşitli karışık düşünceler içine daldım. Belgesel, New York’taki hatırı sayılı galerilerden birinde gerçekleşen ve yaklaşık 80 milyon dolarlık gelir elde edilen bir düzenbazlık operasyonunu anlatıyor. Hikayede, Çinli bir matematik öğretmeninden İspanyol iş insanlarına, yıllarını sanat tacirliğine vermiş galeri yöneticilerinden gerçek bir Rothko eserine sahip olabilmek için milyon dolarlar harcayan Gucci’nin eski CEO’suna uzanan birçok karakter var.


Ben gerçekten ruha ve göze hitap eden tüm sanat eserlerini seven biriyimdir normalde. Ama sanırım benim zevkimin de bir sınırı var. Ne kadar zengin olsam bir tabloya milyon dolarlar verirdim acaba diye düşünüyorum da, sanırım benim hayal gücüm bu tutarı düşünemeyecek kadar fakir😊 Korona ile birlikte zamanım konusunda da cimri oldum sanırım. Refik Anadol’un son günlerde İstanbul’da oldukça popüler olan yeni sergisini de ziyaret etmek istiyorum aslında, ama 3 saatimi kuyrukta bekleyerek de harcamak istemiyorum. (Şanslıyım ki daha önce Refik Anadol’un başka bir sergisini gezmiştim, ama şu an sırf instagram’a 3 tane hikaye koymak için oraya giden kitledeki bazı profillerden haz etmediğim için bu tarzdaki sanatsal aktiviteleri de sorgular oldum.🤔)


Fakirlik mevzusuna geri dönersek, çareyi yine Çinliler bulmuş durumda. Bir zamanlar tüm dünyadaki yağlı boya tablolarının %60’ını üreten Dafen kasabası, yılda hacmi 600 milyon doları (bu linkte yer alan Michael Wolf'a ait fotoğraflar da oldukça çarpıcı) bulan sahte sanat endüstrisinin kalbi konumunda. Belgeselde de değinildiği gibi Çinliler aslında bu taklit işine en başta pratik yapma ve saygı gösterme amacı ile başlıyor. Beğenilen eserleri ya da ürünleri (bu bir Apple ürünü de olabilir), esasına en yakın şekilde kopyalamak onlar için bir nev-i saygı duruşu. Ama gelin görün ki, modern düzen içerisinde bu taklit ürünlerin bile o kadar alıcısı var ki, bu sahte pazarın büyümemesi imkansız.



Aslında bu tipik bir aşk hikayesi. Bazen bir esere ya da bir sanatçıya öyle tutkuyla hayran olunuyor ki, kimi zaman otellerin, restoranların duvarlarını süsleyen replikalara binlerce dolar veriliyor, kimi zaman ise belki de evinize bile koymayacağınız, dünyanın başka bir köşesinde sergilenecek ama “sizin koleksiyonunuz” içinde olduğunu bilerek yastığa başınızı koyacağınız bir sahiplenme çılgınlığına dönüşüyor. 💰


Bu hikayeleri düşününce, kendimi zevki cebinden daha zengin bir sanatsever olarak konumlandırıyorum. Bir müzede güzel bir tabloya bakarak da, evime sevdiğim bir resmin ucuz bir kopyasını koyarak da mutlu olabilirim.🎨 Sizin de, bir tabloya verebileceğiniz milyon dolarlarınız yoksa, en azından benim gibi 90 dakikalık bu belgeseli izleyip sanat dünyasına ilginç bir yolculuk yapabilirsiniz. ~e



Image by Paul Weaver

Haftaya pazar e-mail kutunuzdayız!

bottom of page