top of page

Arslanköy’ün Serbest Çağrışımları

Son dönemlerde Pelin Esmer filmlerine olan merakımı daha önce de bir yazımda belirtmiştim. Bu sefer beni yine bambaşka konular düşünmeye iten yapım ise Kraliçe Lear oldu. Belgesel, Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu’nu ve onların Mersin’in unutulmuş köylerine yaptıkları tiyatro turnesini aktarıyor. (Aslına bakarsanız Pelin Esmer, ilk olarak 2005 yılında “Oyun” isimli belgeselde radarına almış ekibi.) Tiyatronun kurucusu Ümmiye Koçak’ı reklamlarda ya da haberlerde belki görmüşsünüzdür (hatta Cristiano Ronaldo ile olan reklamı da burada), ama şahsen ben 2001 yılında kurulan ve köy kadınlarından oluşan Arslanköy Kadınlar Tiyatrosu’nu bilmiyormuşum.


Sizlere bu yazımda belgeselin ne kadar etkileyici olduğundan vs. bahsetmeyeceğim. Bir tiyatro ekibinin bende uyandırdığı fikirleri serbest akışta paylaşacağım:


1)     Türkiye’nin ya da daha derin anlamda Anadolu’nun kadim topraklarındaki zenginliğe, barındırdığı yeteneklere gerçekten hayran oluyorum. Sonra da geçmişimize kızıyorum. Düşünüyorum da, köy enstitülerinin kapatılmadığı hayali bir Türkiye bugün nasıl olurdu? Köy enstitülerinin kapatılması bu ülkede alınan en kötü kararlardan olabilir mi? (Kendime köy enstitülerini daha da derinlemesine öğrenme ödevi verdim) Peki, eğitimsizlikten ya da alınan -bence yanlış- kararlardan şikayet etmek yerine, birey olarak ben neler yapabilirim?


2)     Arslanköy Kadınlar Tiyatrosu’nda 6-7 tane kadın bulunuyor. Belgesel, kadınların eşleriyle olan diyaloglarını da gösteriyor. Kocalar en başta bir “heves” olarak nitelendiriyor bu durumu. Ama ne olursa olsun, eşleri tiyatroyu devam ettirirken, “yapamazsın, gidemezsin” söylemleri yok. Buna rağmen, beynimde ilk aşamada oluşan “kesin kocaları problem çıkarır” ön yargısı çok üzücü değil mi? Yobaz zihniyetleri gördükçe, bizler de zehirlenmişiz aslında.


3)     Ümmiye Koçak gibi insanları görünce içimde hem “Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım” enerjisi, hem de bu enerjiyi hangi şekilde kullanmak istediğime dair bir bilememezlik oluşuyor. Hele ki, Koronavirüs döneminde bu gelgitlerim coşmuş durumda. Eğer siz de bu ikilemi yaşıyorsanız, bizimle paylaşmaya ne  dersiniz?


4)     Turne sırasında gidilen köylerde, bazı insanların akşamki gösteriye gelmemek için türlü bahaneler uydurmasına şahit olsak da, gelen kişilerin yüzündeki o mutluluğu gördükçe, sanatın ya da yaratıcılığın insanlardaki (eğitim durumundan bağımsız şekilde) pozitif etkisi umut aşılıyor.


5)     Bir dönem şirketteki arkadaşlarımla doğaçlama tiyatro yapıyorduk. Üstün bir tiyatro yeteneğim olduğundan değil, ama hiç plan yapmadan, spontane bir şekilde çıkan o kahkaha dolu ve bence çok da yaratıcı anlarımızın ne kadar da kıymetli olduğunu fark ediyorum.  


Liste uzar gider, biz sizleri Ümmiye Koçak’ın keyifli konuşmasıyla başbaşa bırakalım. ~e



Image by Paul Weaver

Haftaya pazar e-mail kutunuzdayız!

bottom of page